EKONOMİK SORUNLAR

Finans Sektöründeki Sıkıntı

Türkiye, imkanlarının çok ötesinde harcama yaptığı gerçeğini ne kadar saklayabilir? Normalde hükümetler gelirlerinden daha fazlasını harcadıklarında, fark bütçe açığı olarak görünür. Bu açığı, uluslararası piyasalarda işlem gören ve bu nedenle takibi kolay tahvil ihraç ederek finanse ederler. Borç yükü çok fazla büyürse ve borçlanma maliyetleri yükselirse, o zaman ülke temerrüde düşmeli veya bir kurtarma planı aramalıdır. Bu tür bir borç krizi, Arjantin, Yunanistan veya Pakistan’ın da onaylayabileceği gibi hoş değil, ama en azından açık ve tanıdık.

Türkiye, olması gerektiğinden çok daha fazlasını harcadı, ancak bunun maliyetleri, finans sisteminin derinliklerinde, çok kişi tarafından görünmeyecek şekilde oluştu. Bulunması gereken nispeten az devlet borcu vardır – genellikle uluslararası tahvillerle finanse edilen tür – ancak genel değeri biraz yükseliyor. Büyük borçlanma, hem özel hem de devlete ait bankalar da dahil olmak üzere ülkenin bankaları tarafından yapılmıştır ve Türkiye’nin sıkıntısının arttığı yer burasıdır.

2008 mali krizinden bu yana, ABD Merkez Bankası, Amerika Birleşik Devletleri’nde ekonomik toparlanmayı teşvik etme umuduyla faiz oranlarını düşük tuttu. Bu, hem Amerikalılar hem de kredi arayan herkes için dolarla borçlanmayı ucuz hale getirme etkisine sahipti. Türk bankaları bunu gördüler ve ucuz dolar kredileri almaya başladılar.

Ve böylece Türkiye bankalarının çok fazla doları oldu. Onlarla ne yapmalı? Birincisi, , turizm, enerji, altyapı, emlak gibi sektörlerde, teklif edilen ucuz faiz oranları nedeniyle lira yerine dolar cinsinden krediyi tercih eden Türk firmalarına verdiler. Altyapı ve gayrimenkul gibi sektörler öncelikle Türklere satılıyorlardı, dolayısıyla gelirleri Türk lirası üzerinden idi. Ancak kredi geri ödemeleri hala dolar cinsindendi. Sorun şu ki, liranın dolar karşısında değeri düştüğünde – ve son birkaç yılda önemli ölçüde düştü – Türk firmaları için dolar kredilerini geri ödemeleri zorlaşacaktı. Bu durum bankalar için sıkıntı yaratabilirdi.

Türk bankalarının yurt dışından ödünç aldıkları dolarların tamamı Türk şirketlerine verilmedi. Bireysel Türkler dolar değil, lira ile ev veya araba almak için kredi kullanıyor. Dolayısıyla Türkiye bankalarının borç verebilmek için liraya ihtiyacı vardı. Bankalar biriktirdikleri doları alıp finans piyasalarında merkez bankası tarafından belirlenen lira faiz oranına bağlı bir ücret ödeyerek(swap) liraya çevirdi. Bu, ülkenin bankacılık sisteminde derinlere inen ikinci bir risk yarattı: Faiz oranları yükselirse, bankaların lira borçlanma maliyeti yükselecek ve banka kârları azalacaktı.

Son birkaç ayı ileri saralım. COVID-19 küresel ekonomiye çarptığında, Türkiye gibi gelişmekte olan pazarlar ağır darbe aldı. Lira, yalnızca Mart ve Nisan aylarında değerinin yüzde 10’unu kaybetti. Lira değeri düştüğünde, ithal malların fiyatı yükseliyor ve  yaşam standartları düşüyor. Bir tepkiden korkularak, lira değerinin daha da düşmesinin engellenmesine karar verildi. Açık piyasada lirayı satın almak için dolar satarak para biriminin değerini destekleyen standart bir yöntem kullanıldı. Yazın büyük bir bölümünde bu yöntem işe yaradı: Lira, neredeyse tüm Haziran ve Temmuz aylarında, dolar karşısında 6,85 civarında sabit kaldı.

Ancak para biriminin değerini savunmak için dolar rezervlerini harcamak, yalnızca harcayacak dolarınız olduğu sürece işe yarar. Hükümet yıla olması gerekenden çok daha az rezervle başladı ve para biriminin savunulması konusunda ısrar, kısa süre sonra daha fazla harcama talebiyle karşılaştı. Daha fazla dolar nerede bulunur?

Burası, Türkiye bankalarının tekrar devreye girdiği yerdir. Daha önceki yıllarda yurt dışından milyarlarca borç almış bankaların fazlalıkları vardı. Böylece Türkiye’nin merkez bankası da ülkenin kendi bankalarından dolar almaya başladı. Merkez bankası Türkiye bankalarına lira değil 54 milyar dolar borçlandı. Goldman Sachs’ın tahminlerine göre Lira seğerini korumak için 2019’da harcanan 40 milyar dolara ek olarak, bu yıl, önceki yıldan daha fazla olarak, 65 milyar dolar civarında harcama yapıldı. Yayınlanan en son verilere göre, merkez bankasının, Altın ve Katar riyali olarak tuttukları fonlar çıkarıldığında, yaklaşık 25 milyar dolarlık açığı mevcut. Merkez bankasının bilançosunda büyük bir delik olması istenmez, ama karşı karşıya olunan gerçek bu. Lirayı bu yaz başı seviyesinde savunmak artık mümkün değil.

Türk Lirası neden değer kaybediyor

Türk para birimi, merkez bankasının ekonomideki bozulmayı durdurma çabalarına rağmen, euro ve ABD doları karşısında rekor düşüşler yaşıyor. Düşüş, küresel salgın ve zayıf ekonomi politikasının etkilerinin birleşmesiyle ortaya çıkıyor. Dolar, Çin’den gelen kasvetli verilere göre güçlenirken yükselen piyasa para birimleri genel olarak düşse de, Türk para birimi açık ara en kötü performans gösteren ülke oldu. Çünkü merkez bankası tarafından lirayı istikrara kavuşturmak için uygulanan gayri resmi tedbirler, yalnızca geçici sonuçlar verdi.

Yatırımcılar, artan enflasyon riski ve hatta ödemeler dengesi krizi konusunda endişeli. Tükenen döviz rezervleri, maliyetli döviz müdahaleleri ve yerlilerin döviz satın alma eğilimi konusunda endişeler de artıyor.

Bu yıl boyunca, hem düşük oranları hem de istikrarlı bir para birimini deneyen iki yönlü bir ekonomi politikasıyla Türkiye, ekonomik büyümeye çalışıyordu. COVID-19 hastalığı küresel olarak yayılmadan önce bile, merkez bankası, devlet borcunu satın alan bir programla parasal koşulları hafifletmeye başlamıştı.

Program, her ne pahasına olursa olsun büyüme politikasına, 2019’un sonunda ekonominin aşırı ısınabileceği endişesi nedeniyle direnen önceki merkez bankası başkanının görevden alınmasının ardından geldi. Nisan ayında küresel salgın Türkiye’yi tam olarak vurmaya başladığında, merkez bankası, geçen yılın sonunda %12 olan faiz oranlarını Mayıs ayında %8,25’e düşürerek ekonomide kredi akışını sürdürme çabalarını hızlandırmıştı.

Bununla birlikte, ekonomik büyümeyi artırmaya yönelik bu iyi niyet, son üç ayda kredi büyümesinin %40 artarak, 2008 yılından bu yana en hızlı büyüme olan % 50 ile Mayıs ayında zirveye ulaşan kredi dalgasını körükledi. Hane halklarına ve işletmelere verilen daha ucuz krediler de dahil olmak üzere bu kredi patlaması, Temmuz ayında yıldan yıla %11,76’ya ulaşan yurt içi enflasyonu da artırıyor.

Aynı zamanda artan ithalatla birlikte döviz ihtiyacı da artarak Türk parasını daha da zayıflattı. Dahası, virüs salgını sırasında turizmdeki büyük düşüş ve düşen ihracat nedeniyle ülke daha az dolar ve avro kazandıkça lirada, satışlar gelmeye başladı.

Türkiye’nin hangi seçenekleri var?

BlueBay Asset Management’te gelişmekte olan piyasaları kapsayan kıdemli bağımsız stratejist Timothy Ash, merkez bankacılarının ancak bu kadarını yapabileceğine inanıyor. Bloomberg haber ajansına verdiği demeçte, “Dövize müdahale başarısız oldu. Artık rezervlerin korunması isteniyor” diyen Bloomberg, faiz oranlarının artırılmasının Türkiye için kalan tek seçenek olduğunu da sözlerine ekledi.

Liranın düşmesine izin verilirse, dolar borcu olan Türk şirketleri onları bankaya ödemek için mücadele edecekler. TL’deki sert düşüş Türkiye bankalarının sıkıntıya düşmesine bile neden olabilir. Faiz oranlarını artırarak para birimi istikrara kavuşturabilir, ancak ekonomi daha derin bir resesyona sürüklenerek korona virüs düşüşünü şiddetlendirebilir. Her iki seçenek de tehlikelidir. Ama hiçbir şey yapmamak muhtemelen daha kötüdür

Ancak, faiz oranlarını yükseltmek istenmiyor. Ekonomiye alışılmışın dışındaki bakış açısına göre, yüksek oranlar yalnızca enflasyonu besleyecektir. Ayrıca, bu yükselişe eşlik edecek kredi maliyetindeki artışın, ekonomik büyümeyi ve en önemlisi istihdam yaratmayı azaltacağı düşünülüyor.

COVID-19 yayılımı nedeniyle, ekonominin 2020’de tahmini %4 küçülmesi beklendiğinden, Türkiye’deki işsizlik on yıldan fazla bir süredir en yüksek seviyeye yaklaşıyor. Ancak Türkiye’nin devlet borcu zaten yatırımcılara enflasyon oranından daha az kazanç sağladığından, merkez bankası bir çıkmazla karşı karşıya kalıyor.

Türkiye merkez bankası geçen hafta, piyasa yapıcılarının politika faizinin çok altında borçlanmasına izin veren ucuz finansmanı durduracağını söyledi. Ancak likidite önlemlerinin geri alınması, liraya yalnızca geçici bir destek sağladı. Yatırımcılar, Türkiye’nin benzer bir durumla karşılaştığı 2018’deki kadar agresif bir faiz artışı ummuştu.

Goldman Sachs analistleri, kredi tıkanıklığını körükleyen politikanın yeterli adım olup olmadığına şüpheyle yaklaşıyorlar. Yatırımcılar, liranın daha da düşmesini ve sonuçta bu düşüşün merkez bankasını faiz oranlarını yıl sonunda %10’a, 2021’de ise %14’e yükseltmeye zorlamasını bekliyorlar.

Görünen o ki, lirada değer kaybı yaşanacak ve ekonomide de bir süre daha resesyon sürecek. Uygulanan ekonomi deneyi ilginçti ve sürdürülemez bir istikrar duygusu yarattı.

KAYNAK:

BY CHRIS MILLER | AUGUST 11, 2020, foreignpolicy.com , FP News, Hidden Economic Disaster

DW Madia for Minds, https://www.dw.com, Why the Turkish lira is in free fall

Jack Ewing, Aug. 27, 2020, Another Currency Crisis

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: