Takipteki Kredilerin Yönetim ve Çözüm Yöntemleri

Takipteki alacakların yönetim metotlarından bahsetmeden önce, hangi kredilerin takibe çıktığını tanımlamak uygun olur. Bunlar, 90 günden fazla vadesi geçmiş kredilerdir. Daha açık olmak gerekirse, bir borçlunun kredisi varsa ve 90 günden fazla bir süre boyunca bankaya borç yükümlülüklerini yerine getirmemişse, kredisi tahsili gecikmiş sayılır. Kredi sonrası risk yönetim tekniklerinin araştırılması, düzenleyici otoriteler, bankalar ve finansal istikrarla ilgili hükümetler için önemli bir konudur. Takipteki alacaklar, zayıf kredi riski yönetimi nedeniyle bir bankanın bilançosunda ortaya çıkabilir.

Tahsili gecikmiş alacak yönetimi, sadece tahsili gecikmiş alacakları ele almanın yollarını bulmakla ilgili değildir. Ayrıca, sorundan önce kredi yönetimine ilişkin politika ve stratejilerin geliştirilmesi ve uygulanmasıyla da ilgilidir. Bu nedenle, tahsili gecikmiş alacaklar sorunuyla başa çıkmak için kullanılması gereken yönetim araçlarının (yani olayın gerçekleşmesinden önceki ve gerçekleşen olaydan sonraki durumun yönetimi) açık bir şekilde ayrılması gerekir.

Takipteki alacakların yönetiminin amacı her banka için farklıdır. Bununla birlikte, genel olarak bankalar, bilançolarında mümkün olan en düşük tahsili gecikmiş alacak tutarına sahip olmayı isterler. Nedeni basit. Bir bankanın düşük tahsili gecikmiş alacakları varsa, bu doğrudan düşük risk seviyesine sahip olacağı anlamına gelir. Sonuç olarak, bankalar mümkün olan en düşük kayıplara sahip olacaktır. Ayrıca, bankaların kuruluş temelleri tüketicilerin güvenine dayanır. Bir bankanın “zayıf” veya “kırılgan” görünmesi durumunda, müşteriler mevduatlarını çekmeyi ve başka bir yere koymayı seçebilirler.  Bu hoş olmayan olay, bir bankanın bilançosunda yüksek seviyelerde tahsili gecikmiş alacaklar ortaya çıktığında meydana gelebilir; çünkü yüksek miktarda tahsili gecikmiş alacak varlığı “zayıf” bir kredi yönetimine işaret eder.

Takipteki kredilerin bankaların büyümesine etkisi

Takipteki krediler, her bankanın ekonomik faaliyeti üzerinde engelleyici  bir unsur olarak değerlendirilir. IMF’in (2015) yaptığı bir araştırma, bankalarının yüksek tahsili gecikmiş alacakları olan ülkelerin kredi büyümesinin yavaş kaldığını göstermektedir. Daha spesifik olarak, banka finansmanına daha bağımlı olan firmaların, bankaların düşük kredi verme kapasitelerinden diğer firmalardan daha fazla etkilenmesi muhtemeldir. Ayrıca, bilançolarında yüksek tahsili gecikmiş alacakları olan bankaların reel ekonomiye borç verme kapasitelerinin daha düşük olduğu da tespit edilen diğer noktadır.

Takipteki kredilerin yönetimi

1) Kredi verilmeden önce

Finansal İstikrar Enstitüsü, takipteki krediler sorununu ele almanın, durmak bilmeyen bir zorluk olduğuna inanmaktadır. Son yirmi yıl boyunca, takipteki krediler sorunuyla başa çıkmanın en yaygın yöntemi, tahsili gecikmiş alacaklarla uğraşmaktan sorumlu olacak bir kurumun kamu yetkilileri tarafından oluşturulmasıdır. Tabii ki, bu yöntem dışında, bankaların tahsili gecikmiş alacaklarla baş etmelerine yardımcı olabilecek başka yöntemler de vardır.

Campbell (2007) ilk aşama olarak, takipteki alacakların yönetimi için önleme ve kontrolü savunuyor. Bankacılık denetim otoritelerinin, görevlerini yerine getirebilmeleri ve etkili olabilmeleri için yeterli yasal güce sahip olmaları büyük önem taşımaktadır. Daha spesifik olarak, bu tür yetkiler uygun bir lisanslama sistemi içermeli ve denetçi, bankacılık ruhsatını geri çekerek bankaları kapatabilme gibi düzeltici faaliyetler içeren çeşitli araçlara sahip olmalıdır. Ancak, denetim ve ihtiyati düzenleme sistemi likidite sorunu olan bankalar için yeterli değildir. Acil bir likidite finansman mekanizmasına ihtiyaç duyulmasının nedeni budur. Böyle bir mekanizma sadece merkez bankaları tarafından sağlanabilir

İkinci aşama olarak, bankalar, değer düşüklüğüne uğramış varlıklarını yönetmelidir. Değer düşüklüğü yönetimi, borçlarını ödeyemeyen bankaların toparlanma sürecinin sadece karmaşık değil, aynı zamanda önemli bir yönüdür.

Üçüncü aşamada değer düşüklüğüne uğramış varlıkların önlenmesi-kontrolünden ve yönetiminden sonra borçlarını ödeyemeyen bankaların tedavisi gelir. Bankacılık sisteminin iyi durumu, her ülkenin ekonomisi ve daha özel olarak ödeme sistemi için gereklidir.

Dahası, yadsınamaz bir gerçek, bir bankanın finansal sorunlarının diğerlerinde de sorun yaratabilmesi veya / ve sistemik bir bankacılık krizi varsa, bankalardan mudilerin paralarını çekmeleri nedeniyle sorunun tüm bankalara taşınmasıdır.

Şimdiye kadar bahsedilenlere dayanarak, güçlü bir bilançoya sahip ve iyi yönetilen bir banka dahi, likidite sorunlarına maruz kalabilir. Sonuç olarak, gelişmiş bankacılık sistemlerinde merkez bankaları tarafından, bankaların, bankalar arası piyasasındaki operasyonlarına yardımcı olmak amacıyla, bir likidite fonlama mekanizması kullanılır.

Banka düzenleyici makamları, bankaların risklerini en aza indiren mikro ve makro yönergeleri geliştirmelidir. Muhtemelen uygulanabilecek diğer bir önlem, bankaların iştiraklerine kredi vermesine izin vermemektir. Ayrıca, bankaların dış denetçilerinin en fazla iki yıl görev süresi olmalıdır.

Son olarak, her bir bankanın merkezi yönetimi bankacılığın piri olduğuna inançlı(self-professed gurus) kişilerden oluşmamalı çünkü tarih, bazılarının cezai niyeti olduğunu kanıtlamıştır.

Ayrıca, banka yöneticileri bankacılık, finans ve risk yönetimi alanlarında mükemmel bilgiye sahip disiplinli kişiler olmalıdır. Keza, kredi yöneticilerinin aldığı kararlar kesinlikle tarafsız olmalı ve politik, yolsuzluk ve kişisel çıkarlardan etkilenmemelidir,

2) Kredi verildikten sonra

Campbell (2007), geçtiğimiz on yıllar boyunca, çok sayıda değer düşüklüğüne uğramış varlık (çoğunlukla takipli alacak) nedeniyle bir çok sistemik banka krizinin meydana geldiğini ve bunun arkasındaki nedenin tasfiye memurlarının bunlarla doğru bir şekilde başa çıkamamaları olduğunu vurguladı. Son yirmi yıl boyunca, sorunlu kredilerle başa çıkmanın kredi verildikten sonraki en uygun yöntemi, genel olarak borçlarını ödeyemeyen bankaların tahsili gecikmiş alacakları ile baş etmekten sorumlu olacak bir veya daha fazla kurumun kamu yetkilileri tarafından kurulması olmuştur. Bu tür kurumlar, Varlık Yönetimi Şirketleri (bundan böyle VYŞ) olarak bilinir. Ayrıca, VYŞ’ler ile ilgili olarak, birçok ülkede en yaygın ve kabul edilen yöntemin, bireysel bankaların tahsili gecikmiş alacaklarını bir VYŞ’ye satmasıdır.

Bu yöntemi seçmenin ana faydaları şunlardır:

  • Kredi disiplininin güçlendirilmesi: Ödenmeyen kredilerin finansal kurumlardan net bir şekilde ayrılması durumu, daha etkili ve nesnel bir takipteki alacakların yönetimine yol açabilir,
  • İş bölümü: Tahsili gecikmiş alacakları sıkıntılı bir bankadan ayırmak, banka yöneticilerinin bankaların yeniden yapılandırılması ve yeni kredilere daha fazla odaklanmalarına izin verir, zira tahsili gecikmiş alacakların toparlanmasına artık VYŞ yöneticileri odaklanmaktadır. Bununla birlikte, tahsili gecikmiş alacakların ve iyi varlıkların ayrılmasının, bazı dezavantajları da vardır, şöyle ki
    • Tahsili gecikmiş varlıkların fiyatlandırılması: Özellikle ekonomik krizler sırasında transfer edilen bu tür varlıkların doğru fiyatlandırılması, çok yorucu bir süreçtir.
    • Politik müdahale: VYŞ’lerin büyük çoğunluğu devlete aittir. Bu bakımdan, hükümet yönetimini dışlamak ve dolayısıyla potansiyel bir politik müdahaleyi önlemek o kadar kolay değildir. Turner ve Hawkins (1999), ödenmeyen borçların yönetimini kaynak bankadan ayırmanın, daha ziyade bir borç konsolidasyon programının bir seçeneği olması gerektiğini belirtmektedirler. Şu da söylenebilir ki, bir bankanın ödenmeyen borçlarla uğraşmakla meşgul olması gerçeğinin, riskten kaçınma oranını son derece artırması muhtemeldir.

 Biraz daha ilerlersek, başka bir olasılık da, bir devlet kurumu tarafından bankadan sorunlu kredilerin satın alınması olabilir. Bu durumda, bankanın sorunlu kredileri yönetmeye devam etmesi gerekir. Ancak, bu tür düzenlemelerin satış bankasına, borçluları güvenle takip etmek için güçlü bir teşvik sağlayacak şekilde yapılması oldukça zordur. Temel dezavantaj, bankaların daha iyi beklentileri olan takipteki varlıkları korurken, VYŞ’ye, geriye alınması en zor olan kredileri daha yüksek bir fiyata satmaya çalışmalarıdır.

Devlet tarafından teminat altına alınan tahvillerle sorunlu varlıkları “satın almak” takipteki krediler için bir diğer yaygın yöntemdir. Tahviller yeterince olgunlaştığında, VYŞ varlıkları satmayı umacaktır. Eğer VYŞ, varlıkları piyasa fiyatından satın almışsa, devlet garantisi gerekli olmayabilir. Bu tür tahviller sıfır kuponlu veya faiz getirili olabilir.

Son olarak, hükümet için alternatif bir mekanizma sorunlu bankaları bir süre devralmak olabilir. Bu yöntemin zorluğu, bu dönemde bankaların “ticari hatlar” üzerinde çalışmaya ve bozulmuş kredileri tahsil etmeye çalışması gerektiğidir. Bankalar yıllarca kamuda kalmaya devam ederse bu mekanizma riskli olabilir. Bunun nedeni, hükümetin alıcıları veya satın alma şartlarını kabul edilebilir bulmaması ya da bu geçici durumun hem borçlular hem de çalışanlar tarafından tercih edilmesidir.

Bankalar kendilerini nasıl koruyor

Ödenmeyen borçlara dönüşen takipteki krediler, dünyanın her yerinde bankacılık sektörü için bir sorundur. Bankalar şimdi, ödenmeyen borç miktarını azaltmak amacıyla risklerin denetlenmesine ve yönetimine daha fazla dikkat ediyorlar. Bir kredi sözleşmesinin imzalanmasından önce ve yürütülmesi sürecinde bankalar önceden korunmalarını sağlamak için, borçlunun kredi yükümlülüğünde temerrüte düşmesine neden olabilecek olası riskleri değerlendirmektedir. Herhangi bir teminatı olmayanın yerine, bir işletme, firma veya başka bir kuruluş olarak banka kredibilitesi iyi olan veya banka ile iyi bir iş ilişkisi oluşturmuş  bir talebi tercih edecektir. Bazı durumlarda, banka gerekli görürse, borçlananın kredi verilmeden önce finansal raporunu bankaya sunarak yeterliliklerini kanıtlamasını talep edebilir. Borç isteyenin bir varlık, özellikle borsada işlem gören bir şirket olması durumunda bankanın borçlunun finansal durumunu bilmesi daha kolaydır.

Bazı ülkelerde “Kredi Bilgi Değerlendirme Şirketi” bulunmaktadır. Şirket, kişisel tüketim için kredi geçmişi araştırma hizmetleri sunmaktadır. Şirket raporu, her bireyin geçmiş faaliyetlerinin objektif bir yansıması ve kredi değerlendirmesi olarak işlev görür. Bu rapor bankalar için bir referans oluşturur ve kredi hizmeti sunup sunmama konusunda hızlı kararlar vermelerine olanak tanır. Yine, Kore Cumhuriyeti KAMCO veya Malezya Danaharta gibi bir “Ulusal Varlık Yönetim Şirketi”, zor durumdaki bankalardan tahsili gecikmiş alacakları alarak daha gerçekçi fiyatlarla yeniden paketleyip açık pazarda satmak için kurulmuş kurumlar, bankaları, gecikmiş alacakları için çözüm sürecini hızlandırmaya teşvik etmektedir.

Banka, mümkün olduğunca çok sayıda yasal önlem alarak kredi sözleşmesindeki riskini en aza indirebilir. Örneğin, kredi verirken, banka genellikle borçlunun sigorta almasını ister. Kredi sözleşmesi genellikle bir borçlunun bankaya zaman zaman varlıkları, işleri veya diğer finansal koşulları hakkında bir rapor sunması gerektiğini şart koşar.

Anlaşma ayrıca borçlunun belirli faaliyetleri yürütme kabiliyetini sınırlayan bir koşul da içerebilir. Örneğin, bankanın ipotek sözleşmesinde borçlunun ipotekli mülkü bankanın rızası olmadan kiraya vermeyeceği hükmü yaygındır. Uygulamada, ipotek ettiren, ipotekli malları geri ödeme yükümlülüğünden kaçınmak için bazen üçüncü bir tarafa gizlice kiralayabilir. Anlaşma süresince bankanın her borçluyu takip etmesi zor olacaktır. İpotekli mülk veri tabanının bağımsız bir kuruluş tarafından evrensel olarak güncellenmesi gerekir, böylece herhangi bir kişi dahil tüm banka ve finans kurumları, üçüncü bir tarafa kiralanmadan/yeni bir ipotek kurulmadan önce mülkün durumunu görebilir.

Avrupa Merkez Bankası, Asya Kalkınma Bankası (ADB), revize edilmiş bir iflas yasası, kısa zamanda karar verilmesi için zamana bağlı prosedürlerin Para Kredisi Mahkemeleri yasalarına eklenmesi, yetkili Muhasebe Firmaları aracılığıyla ödenmeyen varlıkların adil fiyatlandırılması, teminatlar için bir veri ambarı kurularak borçluların aynı teminatı kullanarak çeşitli bankalardan kredi almalarının engellenmesi ve takipteki alacakların çözümlenmesi sürecini hızlandırmak için bir kamu varlık yönetimi şirketi kurulması gerekliliğine işaret ettiler.

Pek çok ülkede, bankaların tahsili gecikmiş alacakları satarak kötü borçlarını takas edebilecekleri bir piyasa bulunmamaktadır. Bununla birlikte, Kamu Varlık Yönetim Şirketi gibi bir şirkete satılması fikri dışında, bankaların ve bankacılık dışı finansal kuruluşların kapasitelerinin gelişmesiyle, takipteki kredileri için giderek daha çeşitli yollar meydana çıkmaktadır.

Bankalar, bazıları aşağıda belirtilen çeşitli yollarla takipteki kredi riskini en aza indirmeye çalışırlar:

  • Geri ödeme kapasitesi ve / veya geri ödeme yapma istekliliği olmayan başvuru sahiplerini ayıran, müşteri seçim mekanizmalarını tasarlayarak,
  • Geri ödeme zorluklarından kaçınmak için geri ödeme kapasitesi ve geri ödeme planlarını mümkün olduğunca eşleştirerek,
  • Varsayılan sorunların genellikle kötü müşterilerden değil, kötü kredi verme yöntemlerinden kaynaklandığı kabul ederek,
  • Kredi görevlileri tarafından zamanında izlenen ve gelişmelerle ilgili eylemlere izin veren, bir raporlama sistemi tesis ederek,
  • Portföy kalitesi, eğilimler ve olası temerrüt risk faktörleri hakkında güncel bilgi veren bir raporlama sistemi kurarak,
  • Kurumda, geç ödemeleri kabul edilemez yapan bir kültürel ve ahlaki yapı oluşturarak,
  • Zamanında yapılan geri ödemeler için bir teşvik sistemi kurarak,
  • Geciken ödemeler için maksimum düzeyleri ve kurum için varsayılan standartları ayarlayarak. Bu seviyeler, geç ödemelerin ve temerrütler den kaynaklanan maliyetlerin ayrıntılı bir analizine dayanır.
  • Önemli miktarda geç ödeme ve temerrüt sorunları devam ederse, tutarı kademeli olarak azaltmak için katı ancak gerçekçi hedef seviyeleri belirleyerek,
  • Sadece, iyi tanımlanmış bir kredi yeniden değerlendirme prosedürü sonrasında, borcun yeniden planlanması ve yapılandırılmasını sağlayarak,

Ödenmeyen kredi riskini azaltmak için finansal sektör yönetimini geliştirici ileri adımlar atılmalıdır.

KAYNAK:

Dimitrios Anastasiou, Management and Resolution methods of
Non-performing loans. Athens University of Economics and Business

Dr. Md. Shamsul Arefin, s22arefin@gmail.com

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: