Yüksek performanslı eğitim

Pek çok ülkede politikacılar eğitimin bir ülkenin geleceğinin temel taşı olduğunu söylerler. Bunlar tabii ki, yanlış değildir. Eğitim, mesela Amerika Birleşik Devletlerinin 19. yüzyılın sonlarında diğer ülkelere göre ekonomik avantaj elde etmesinde büyük bir rol oynadı; vatandaşlarına ücretsiz kamu orta öğretimi sunan ilk ülke oldu. Ancak eğitim sisteminin önemi üzerinde belirgin fikir birliği, genellikle yönetim ve siyasetin eğitimi bütün diğer sorunlardan daha önemli gördüğü anlamına gelmemektedir: imtiyazlar yapılır, bütçeler yeniden düzenlenir ve öncelikler ayarlanır. Hepsi bu!

Bazı ülkeler, yanlış yapmakta oldukları şeyin ne olduğunu anlamak için mücadele ederken, diğer ülkeler ise, politikalar, bütçe tahsisleri ve önceliklerin tayini açısından doğru akortu vuruyorlar gibi görünürler.

McGraw-Hill Araştırma Vakfı, yüksek performanslı eğitim sistemlerini birbirlerine göre farklı yapan (daha iyi) hususları tartışan bir bildiri yayınladı. Onlar aşağıdaki gözlemleri yaptılar:

  • Öğretmenlik mesleğinin statüsü yüksektir.Yüksek performanslı eğitim sistemleri olan ülkeler, kendi öğretmenlerine yüksek miktarda ödeme yapmak, öğretmenlere daha iyi kariyer imkanları sunmak, öğretmenlere uzman ve eğitim reformcuları olarak daha fazla sorumluluk vermek, ve eğitim kimliklerine daha çok değer vermek eğilimi içindedirler.
  • Akademik standartlar yüksektir ve tüm öğrencilere uygulanır. Yüksek performanslı eğitim sistemlerine sahip ülkeler iş gücüne katılacak öğrenciler için yüksek kaliteli müfredat eşliğinde üst düzey akademik standartları geliştirmiştir. Bu ülkeler aynı zamanda sınıflar arasında birbiri ile örtüşen öğretim programını en aza indirmek ve sınıflar ve sosyo-ekonomik gruplar arasındaki müfredat farklılıklarını azaltmak eğilimindedir.
  • Yüksek performanslı eğitim sistemi için belirleyici olan, daha geniş bir bütçe değil onun nasıl harcandığıdır. Bu, para miktarının amaca uygun olmadığını söylemek değildir; elbetteki bütçenin büyüklüğü denklemin önemli bir parçasıdır. Bununla birlikte, mesela Lüksemburg ve ABD’nin her ikisi de kişi başına eğitime en fazla para harcamaktadırlar, ama en yüksek performans gösterenler arasına kendilerini yerleştirmekte başarısızdırlar. Öte yandan, mesela Yeni Zelanda, iyi sonuçların daha az bir bütçe ile elde edilebileceğini göstermektedir. Dahası, ekonomik olarak dezavantajlı okullara az para ayıran ülkeler, siyasi ve sosyal eşitlikçi yaklaşımı tercih eden ülkelerden daha kötü performanslı gibi görünüyor.

Bu gözlemlerden, ayrılan bütçe gerçekten bir sorun olmadığı için, ekonomik kriz dönemlerinde dahi, eğitimde ilerleme kaydedilebilir sonucuna varabiliriz. Eğer bir şey yapılacaksa, en önemli kulağa küpe olacak şeyin, öğretmenlik mesleğine daha fazla önem verilmesi gibi görünüyor.

Yüksek performanslı eğitim sistemi neleri doğru yapıyor? Yeni binyılın ilk yıllarında, Dr Steven Paine, eğitim otoritelerinin böyle güçlü sonuçlar elde etmek için neler yaptığını ilk elden doğrudan gözlemleyerek öğrenmek için Finlandiya, Singapur ve Ontario, Kanada, eğitim sistemlerini gözlemlemeye gitti. Onun not ettiği bu ülkeler ile mesela Amerika eğitim sistemi arasındaki en önemli fark, öğretmenlerin nasıl değerlendirildikleri, eğitildikleri ve tazmin edildikleri olmuştur. Her üç sistem, sadece en iyi adayları kabul ederek ve öğretmen ve müdürlerin yeteneklerini ve liderlik vasıflarını geliştirmek için önemli miktarda zaman ve para sarf ederek öğretmenlik mesleğinin standartlarını yükseltmeye ve korumaya çok dikkat etmektedir.

Finlandiya, örneğin, kendi ülkesinde öğretmenlerine diğer devletlerden çok daha fazla ödeme yapmaz, ama öğretmenlik mesleği, doktorlar, avukatlar ve diğer meslek grupları ile kıyaslanabilir bir statüye sahiptir. Bu, öğretmen olmak için kimi en yetenekli insanları ona çeken, çok değerli bir etkiye sahiptir. Ayrıca, öğretim gücüne katılmak üzere seçim süreci, yüksek standartları korumak için, seçici ve son derece rekabetçidir. Her on başvuru arasından neredeyse sadece bir birey Fin öğretmen eğitim havuzuna katılabilir. Fin Hükümeti de öğretmenlere büyük güven vererek ve onların performanslarını zorlamaktan kendisini alıkoyarak, öğretmenlik mesleğinin prestijini güçlendirir. Karşılığında öğretmenler sorumluluk almada sivrilirler ve yüksek düzeyde bir eğitimi sağlarlar. Dr. Paine, Finlandiya’da bir genç öğretmene : ‘Sizi öğretmen olmayı istemeye neler etki etti’ diye sorduğunda aldığı cevap ” Çünkü öğretmenlik bütün mesleklerin en onurlu olanı; öğretmen olmak vatanseverlik ve ulusal bir çağrıdır.” cevabını aldı. Finlandiya, öğretmenlerin statülerinin nasıl yükseltileceği ve onlara gerekli kaynakları sağlamanın ve güven vermenin bir ülkenin eğitim sisteminin kalitesi üzerinde nasıl uzun ve kalıcı olumlu bir etki yaratacağına büyük bir örnektir.

NETİCE:

En iyi performanslı PISA ülkelerde belirlenen örnekler kararlı olarak göstermektedir ki ülkelerin, eğitsel gelişim ve başarısı söz konusu olduğunda, büyük ülke olmak için büyük öğretmenlere ihtiyaçları var. Bu bakımdan ülkeler olağanüstü öğretmenler geliştirmek ve öğretmenlerin işini düzenleyen kamu ve yetkililerin profesyonel bağlamda düzeyini yükseltmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar.

Küçük sınıflar, özel eğitim, ödev ve disiplin, eğitim kalitesinde bir fark yaratmaz, eğitim uzmanı John Hattie açıklıyor- “Asıl önemli olan öğretmen ile iletişim, objektif öğretim, sürekli olarak her öğrencinin bilgisini ölçmek ve onların bireysel ihtiyaçlarına cevap vermektir.”

KAYNAKÇA:

McGRAW-HILL RESEARCH FOUNDATION

Policy Paper: Lessons from PISA

Dr. Steven L. Paine, Andreas Schleicher,

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.

%d blogcu bunu beğendi: